top of page
Yazarın fotoğrafıBerkay Vahapoglu

Yaygın anksiyete (kaygı) bozukluğu

Güncelleme tarihi: 12 Mar 2022

 

Kaygı (anksiyete, bunaltı) hemen her insanın hayatında sıklıkla deneyimlediği bir duygudur.


Kaygının varlığı her insanın işlevselliğini sürdürmesinde önemli bir yer tutar. Kişinin mesleki ve sosyal yaşantısını sürdürmesi için bazı durumlarda kaygı duyması olağan bir durumdur.


Ancak kişinin durumlar karşısında yaşadığı kaygı, kimilerinde şiddet ve sıklık açısından ''aşırı'' bir hale gelebilir.



Kaygı bozukluğu olan kişilerde sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe durumu mevcuttur
Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişilerde sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe hali mevcuttur.

 


Yaygın Anksiyete (Kaygı) Bozukluğunun Belirtileri


Yaygın anksiyete bozukluğunun (YAB) tanı kriterleri DSM-5'te şu şekilde tanımlanmıştır;

  • En az altı aylık bir sürenin çoğu gününde bir takım olaylar ya da etkinliklerle (işte ya da okulda başarı gösterebilme gibi) ilgili olarak, aşırı bir kaygı vardır.

  • Kişi, endişeli düşüncelerini denetim altına almakta güçlük çeker.

  • Bu kaygıya ve endişeli düşüncelere aşağıdaki altı belirtiden en az üçü eşlik eder;

  1.  Gergin ya da sürekli diken üzerinde olma.                 

  2. Kolay yorulma                 

  3. Odaklanmada güçlük çekme                

  4. Kolay kızma                

  5. Kas gerginliği                 

  6. Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta veya uykuyu sürdürmekte güçlük çekme)

  • Bu belirtiler toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur


Hekim anksiyete bozukluğu tanısı koyarken ise psikiyatrik özgeçmiş, olası tetikleyici etmenler, psikiyatrik muayenenin yanı sıra kan tahlillerine de gereksinim duyar. Tiroid hormon bozuklukları gibi metabolik hastalıklar, bazı ilaçların yan etkileri, kafein içeren besinler gibi uyarıcıların kullanımı benzeri sebepler tanı koyulurken göz önünde bulundurulur.


 

Kaygı ne zaman kaygı bozukluğunu düşündürür?

Çoğu psikiyatrik hastalıkta olduğu gibi YAB tanısında kaygı belirtilerinin ''normal dışı'' ve kişinin işlevselliğini bozuyor olması gerekmektedir.


YAB tanılı hastalarda sorunlarla baş etmede yetersizlikler görülebilir. Kaygı düzeyine katlanamayan kişi yapması gereken görevleri yapmakta güçlük çeker. Kaygılı olan fakat YAB tanısı kriterlerini karşılamayan insanlarda kaygı; genellikle bir görevi yerine getirmesinde pekiştirici bir etkenken (kaygı duyduğu için mülakata daha iyi hazırlanmak gibi) YAB tanısı olanlarda görevi yapmakta zorluklar oluşturur.


YAB olan kişide kaygı yaratan durumdan kaçınma, kaygı yaratacak bir işi erteleme, sorun çözme becerilerinde zayıflık görülebilir.

Örneğin; yirmi beş yaşındaki bir erkek ilk kez iş görüşmesine gidiyor. Önceki günlerde zihindeki ''başaramayacağım'', ''beni seçmeyecekler'' gibi düşüncelerle, iş görüşmesi ile ilgili kaygılar oluşuyor. Son günlerde uyumakta güçlük çekiyor, zaman zaman çarpıntısı oluyor. Ancak bunun dışındaki yaşam alanlarında belirgin kaygı problemi olmayan kişinin sonraki iş görüşmelerinde de bu belirtiler giderek azalıyor.


Bu kişide kaygı belirtilerinden söz edebiliriz ancak bu tabloyu bir kaygı bozukluğu olarak nitelendirmek mümkün değildir. Bu durum çoğu insanda az ya da çok kaygı yaratabilir. Kaygı bozukluğundan söz etmemiz için ise olayın ağırlığının üzerinde, sürekli ve uygunsuz bir kaygı düzeyi gerekmektedir. Bu tek bir duruma (sadece iş görüşmeleri gibi) özgü olmamalıdır.



 

YAB olan hastalar genellikle kaygıya neden olan düşünceleri abartılı bulurlar ancak bunu engelleyemezler


Başka bir örnekte ise; otuz üç yaşında kadın çevresi tarafından evhamlı biri olarak tanımlanmakta ancak daha önce bu bir sorun olarak görülmemiş ve yaşam kalitesini bozacak nitelikte değilmiş. Son bir yıldır ise çocuğu doğduktan sonra sorumluluklarının artmasıyla da bir çok durumda yaşadığı kaygı yaşam kalitesini ve işlevselliğini azaltmaya başlamış.


Son bir yıldır sık sık ''acaba araba çarpar mı?'' ''ya bir şey olursa'' ''çocuğum düşer mi'' ''sol kolum uyuştu ya bir şey olursa'' ''eşime ulaşamadım ya başına bir şey geldiyse'' gibi düşüncelere maruz kalmakta ve bu düşünceler yoğun kaygı yaratmakta. Aslında bu düşüncelerin abartılı olduğunun farkında ancak düşünceler aklına geldiği zaman bunları aklından çıkaramamakta. Son aylarda uykuya dalmakta güçlük çekmeye başlamış, yaygın vücut ağrıları da deneyimlemekte. Son bir kaç haftada ise ani öfkelenmeleri oluyor, iştahında azalma ve kilo kaybı tarifliyor.


Bu hastada mevcut kaygı durumu; ''normalin'' üzerinde, işlevselliğinin azalmasına ve bazı fiziksel yakınmalara neden olmaktadır. Aylardır süreğen olarak devam etmektedir. Bu nedenlerle hastada YAB tanısından söz edilebilir.


Bu örnekte olduğu gibi herkeste az düzeyde kaygı yaratacak bir durum, YAB hastalarında çok daha fazla kaygı yaratabilir. Hastalarda; tehlike yaratan bir durum olmadan da ''bir şey olacakmış hissi'' gibi bir duygu ile iç sıkıntısının eşlik ettiği anlamsız bir kaygı da görülebilir. Hasta bunun anlamsız olduğunu bilmesine rağmen endişeyi yenemez.



 

Yaygın anksiyete bozukluğu



  • YAB kadınlarda iki kat kadar daha sık görülür .


  • Genellikle yirmili yaşlarda başlar. Geç yaşlarda başlangıç da sık görülür.


  • Toplumda her 100 kişiden yaklaşık 5'inde yaşamının bir döneminde YAB görülmektedir.


  • Hastalar başlangıçta çeşitli fiziksel yakınmalarla farklı hekimlere başvurabilirler.



  • Hastaların bir psikiyatriste başvurup tanı alması uzun zaman alabilir.


  • YAB tedavi edilmezse kronikleşme eğiliminde olabilir. Genellikle çeşitli stresli olayların etkisiyle belirtilerde artış görülebilen dalgalı bir seyir gösterir.



  • Hastaların %70'i panik atak deneyimler. Yaklaşık %60'ında ise major depresyon görülür.


 

Yaygın Anksiyete (Kaygı) Bozukluğunda Tedavi


YAB tedavisinde antidepresanlar, anksiyete giderici ilaçlar ve bazı durumlarda antipsikotikler kullanılabilir.


Tedavide psikoterapiler de ilaç tedavisi kadar etkindir. Hatta psikoterapi görenlerde tedavi tamamlandıktan sonra ilaç tedavisine göre hastalık belirtilerinde daha az yineleme olmaktadır. Ancak psikoterapilerin ilaç tedavisine göre bazı zorlukları bulunmaktadır.


Psikoterapilerde yapılan muayenelerin ilaç tedavisine göre daha çok zaman alması; hem hastalara ayrılabilen süre hem de hastaların tedaviye ayırabildikleri süre göz önüne alındığında, psikoterapilerin YAB tedavisinde yaygın olarak kullanılmasının önüne geçmektedir.



1) Antidepresan İlaçlar


Antidepresanlar YAB tedavisinde en sık kullanılan ilaç grubudur ve tedavi edici özelliktedirler. Ancak tedavinin ilk bir-iki haftasında etkinlik göstermeyebilirler. Hatta tedavinin başlarında mevcut belirtilerde kısa süreli bir artışa neden olabilirler. Hastaların ilk günlerde iç sıkıntısında artma, huzursuzluk gibi belirtileri yaşaması hastayı tedavi etkinliği açısından korkutmamalıdır.


En sık kullanılan antidepresan ilaçlar; sertralin, paroksetin, venlafaksin, duloksetin, sitalopram, essitalopram, fluoksetin ve trisiklik antidepresanlardır.


Antidepresanlar başlangıçta hastanın mevcut kaygısını arttırabilir. Hastalar tedavinin ilk bir haftasında sıklıkla bu durumu yaşarlar ve tedaviyi başlangıçta bırakabilirler. Ancak bu etki beklenen bir durumdur ve genellikle on gün içerisinde azalarak kaybolur.

Antidepresan tedavi genellikle düşük dozlarda başlanır ve tedavi cevabına göre doz artırılabilir. Tam düzelme görüldükten sonra YAB tedavisinin bir yıl sürdürülmesi gereklidir. Daha sonra ise ilaç dozu hekim kontrolünde yavaşça azaltılıp kesilmelidir. Hastaların önemli bir kısmında ilaç kesildikten bir süre sonra belirtiler tekrarlayabilir ve tekrar tedavi ihtiyacı doğabilir.



Antidepresanlar YAB tedavisinde etkili ve güvenilirdir . Bağımlılık yapmazlar.
 

2) Benzodiazepinler


Benzodiazepin grubu ilaçların kısa süreli kullanımı tercih edilebilse de tedavi edici özellikleri yoktur. Şiddetli kaygı belirtilerinde antidepresanlarla birlikte birkaç hafta kullanılabilmektedir. YAB tedavisinde en sık kullanılan benzodiazepinler;


  • Alprazolam (xanax, stabina)

  • Diazepam (Nervium, diazem)

  • Lorazepam (ativan)

  • Klonazepamdr (rivotril).


Benzodiazepinler tedavinin başlangıcında veya alevlenme dönemlerinde antidepresanlar etki gösterene kadar şiddetli kaygı varlığında sadece belirti giderici olarak kullanılır.

Benzodiazepinler yeşil reçeteli ve bağımlılık riski olan ilaçlardır. Uzun süre kullanımında unutkanlık, hesaplama yeteneğinde ve sorun çözme becerilerinde azalma yapar. Ancak kaygı belirtilerini etkili bir şekilde gidermeleri hastaların sıklıkla bu ilaçları talep etmesine neden olur.


Unutulmamalıdır ki YAB tedavisinde, gereken süre ve dozun üzerinde benzodiazepin kullanımı tedavi seyrine ciddi zararlar verebilir.

Bunlar dikkate alınırsa, benzodiazepinler gerekli süre ve dozda kullanılarak tedavide önemli katkı verirler.



3) Antipsikotik ilaçlar


Öncelikli olarak tercih edilmese dahi antidepresanlarla tam düzelme olmadığı durumlarda ekleme tedavisinde etkindirler. En sık kullanılanlar ketiapin ve olanzapindir.


YAB sıklıkla depresyonla birlikte görülür. Bu durumda da AP ilaçlar tedavide kullanılabilmektedir.


4) Diğer İlaçlar


Hidroksizin (atarax) de benzodiazepinler gibi tedavi edici olmayıp semptom giderici ilaçlar arasında yer almaktadır. YAB hastalarında özellikle uyku bozukluklarında fayda gösterirler.


Buspiron (buspon) ise antidepresan tedaviye ekleme tedavisinde kullanılmaktadır.


Propranolol (dideral) kaygı bozukluklarında görülen çarpıntı ve titreme gibi fiziksel belirtilerin azaltılmasında asıl tedaviye yardımcı olarak kullanılan ilaçlardandır.


Zopiklon benzodiazepin benzeri bir ilaçtır. Özellikle uyku bozukluklarında etkilidir.


Medazepam bir benzodiazepin türevidir. Bağımlılık riski düşüktür ve tedavi başlangıcında antidepresanların olası kaygı arttırıcı etkilerini baskılamak için kullanılabilirler.

 

5) Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)


BDT, YAB tedavisinde en sık kullanılan ve en çok kanıt almış psikoterapi türüdür. Ortalama olarak on iki seanslık bir tedavi süresi olsa da hastaya göre değişkenlik gösterebilmektedir. Hastanın ilaç kullanıyor olması BDT uygulanmasına engel teşkil etmez.


Tedavide hastanın durumlar karşısında yaşadığı duygu, düşünce ve davranışların kaydedilmesi önemli bir yer tutar.


Hastanın bir olay karşısında yaşadığı çarpıntı, terleme, uyuşma gibi fiziksel belirtileri anlamlandırması hedeflenir.


Bu fiziksel belirtilerle başa çıkmasını kolaylaştıracak egzersizler öğretilir (nefes egzersizi, gevşeme egzersizleri).


Olay karşısında ortaya çıkan olağanüstü endişe veya korkunun hangi ''otomatik'' düşüncelerle şekillendiğini saptamak ve bu otomatik düşünceleri incelemek tedavinin temellerindendir.


Tedavi seyrinde olaylar karşısında oluşan otomatik düşünceler şekillenir ve giderek daha az endişe uyandırmaya başlar.


Seanslarda veye seans aralarında ise kişinin; kaygı yaratabilecek, kaçındığı durumları deneyimlemesi planlanabilir.



6) Diğer terapiler ve yöntemler


Kabul ve kararlılık terapisi (ACT), dinamik psikoterapi, mindfullnes, metakognitif terapi de diğer etkili terapiler ve yöntemlerdendir.


 

Alınabilecek diğer önlemler ise;


  • Kahve, kola gibi uyarıcı özellikteki besinlerin tüketimini sınırlamak veya kesmek.

  • Alkol ve sigara kullanımını sınırlandırmak.

  • Haftanın en azından üç günü ve günde otuz dakikanın üzerinde egzersiz yapmak.

  • Meditasyon veya gevşeme egzersizleri yapmaktır.

 






Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page